Cuma, Nisan 27, 2007

 

Rusya AKKA Antlaşmasından Çekileceğini Açıkladı

Hakan Gürel

Ülkemizin içinden geçtiği hassas konjonktür dış gelişmelere olan duyarlılığımızı azaltmamalı diye düşünüyorum. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, görevinin sona ermesine yakın önemli bir açıklamada bulundu. Rusya, ABD'nin 'füze kalkanı' uygulaması çerçevesinde kimi Doğu Avrupa ülkelerine kara konuşlu anti balistik füze sistemlerini yerleştirme projesini protesto etmek maksadıyla AKKA antlaşmasından çekilmeliydi.

Basınımızda yer alan değerlendirmeler, bu konuda sağlıklı bir görüş oluşturmaya yeterli veri içermemektedir. Bu nedenle bazı soru ve olguları sıralayarak konuya daha sağlıklı bir biçimde yaklaşmak arzusundayım:

1. Rusya, bugüne kadar AKKA antlaşması gereği yükümlülüklerini yerine getirmiş midir? Putin'in açıklaması ne derece 'yeni bir gelişme' addedilebilir?

Rusya, AKKA antlaşması hükümlerini özellikle de Kafkasya ülkelerinden sınırdaşımız Ermenistan ve Gürcistan'daki askeri varlığı ile geçmişte zaten ihlal etmişti. Türkiye bu konudaki şikâyetlerini NATO nezdinde defalarca dile getirmiştir. Hâlihazırda, Gürcistan'daki askeri üslerini boşaltmak durumunda kalan Rusya, Ermenistan'daki askeri varlığında herhangi bir azaltmaya gideceği yönünde sinyal vermemekte, bilakis hem Ermeni, hem Rus cephesinden gelen açıklamalar askeri ilişkilerin artarak süreceğini düşündürmektedir.

2. Rusya'nın itirazı hukuken doğru mudur?

Rusya'nın, ABD'nin füze kalkanı projesi nedeniyle AKKA antlaşmasından çekilmesini haklı ya da meşru kılan herhangi bir hukuki dayanak bulunmamaktadır. ABD, Avrupa dışı bir ülke olarak bahse konu antlaşmaya tabi değildir. Yerleştirilen sistemler, öz-savunma sistemleridir; bu nedenle sistemlerin konuşlandırılması planlanan, örneğin Polonya gibi AKKA antlaşmasına taraf ülkeler için de bir ihlal söz konusu değildir.

3. Güvenlik Antlaşmalarından tek taraflı olarak çekilen tek ülke Rusya mıdır?

Hayır. ABD de 2002 yılında 1972 tarihli AB antlaşmasından çekilmişti. Dolayısıyla, ABD’nin pacta sund servanda (ahde vefa) ilkesi bağlamında moral bir üstünlüğünün olmadığı ortadadır.

4. Füze Kalkanı sistemleri yerleştirme projesinin kapsamı ve askeri hedefi nedir?

ABD, bahse konu kara konuşlu sistemlerden Alaska’ya 40, Kaliforniya’ya 4 ve Avrupa’ya (muhtemelen Polonya) 10 adet konuşlandırmayı planlamaktadır. Bir sistemin de Guam adasına yerleştirilmesi planlanmaktadır. ABD, Rusya itirazına yönelik olarak Avrupa konuşlu olarak kazanılmak istenen kabiliyetin esasen İran kaynaklı balistik füze tehdidine yönelik olduğunu dile getirmektedir. Bu yaklaşımın, salt Avrupa esaslı olmak üzere kısmen doğru olduğu öne sürülebilir. Bununla birlikte, büyük resim, başka bir deyişle Alaska’daki sistemler, SM–3/4/5 füzeleri ile Japonya’ya kazandırılmakta olan deniz konuşlu balistik füzelere karşı füze (ABM) kabiliyeti ve Guam gibi örnekler düşünüldüğünde bahse konu sistemlerin münhasıran İran’a karşı olduğu tezi çok geçerli görünmemektedir.

5. Füze Kalkanı sistemi Rus askeri çıkarlarını ne ölçüde zedelemektedir?

Gerçekçi bir değerlendirmeye göre, ABD savunma bütçesinin %5’i nispetinde olan ve ağırlıklı Sovyet döneminden kalma nükleer kabiliyeti idame ettirmeyi hedefleyen Rus savunma bütçesinin ABD ile bir karşılıklı silahlanma yarışından galip çıkması olası değildir. Öte yandan, bahse konu ABM sistemleri, Rusya’nın elinde bulundurduğu asli caydırıcı gücü bir ölçüde zayıflatmaktadır. Yine de esasen terminal aşamada kanıtlanmış füze imha kabiliyetinin NBC başlıklı balistik füze saldırısına karşı etkili olması (atmosfer dışında imha etmesi) beklentisi de henüz gerçekçi değildir. Başka bir deyişle, münhasıran ABM sistemleri Rusya’nın elindeki başlık, lançer ve silo sayısı düşünüldüğünde etkili bir önlem sayılamaz. Dolayısıyla, ABM sistemlerinin Rusya’nın NBC caydırıcılığını ancak ‘eser miktarda’ azaltmakta olduğu değerlendirmesi yapılabilir.

6. Füze Kalkanı sistemi Rus stratejik çıkarlarını ne ölçüde zedelemektedir?

Kanımızca bahse konu sistemlerin esas etkisi askeri kabiliyetlerinden ziyade görünür kıldığı stratejik saflaşmadan kaynaklanmaktadır. Bahse konu kabiliyetin daha önce önerildiği Türkiye, Romanya, Bulgaristan ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerde pek taraftar bulmadığı bilinmektedir. Bahse konu ülkeler her ne kadar Atlantik Antlaşmasının tarafı olsalar da doğrudan NATO askeri planlaması ile ilintili olmayan bir ABD mahreçli ABM kabiliyetini istememektedir. Öte yandan Polonya bu konuda başka bir örnek oluşturmaktadır. ABD’nin, soğuk savaşı sona erdiren ve Demir Perde’nin çöküşünü hazırlayan ilk ateşi tutuşturan Polonya ile özsel bir ilişkisi bulunmaktadır. Polonya’nın AB içinde esas Troya Atı olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Sıkı Almanya bağları dahi ABD’nin bu ülke üzerindeki etkisini hafifletememiştir. Polonya’nın Irak konusunda ABD’ye verdiği destek unutulmamalıdır. F-16C/D, Oliver H. Perry sınıfı firkateynler vb. birçok ABD mahreçli savunma sistemi Polonya ordusu envanterine katılmış ve/veya katılmaktadır. Aynı cümleden olmak üzere Polonya, AB ile Rusya arasındaki enerji nakil antlaşmasına uzun süredir engel çıkartmaktadır. Başka bir deyişle, uzak-Atlantik yanlısı tutumu, AB ile Rusya arasındaki esasa dair bir bağın oluşturulmasına yönelik Alman-Fransız girişimlerini bugüne kadar bloke edebilmiştir. Bu bağın ne kadar önemsendiğine dair temel örnek olarak eski Alman Şansölyesi Gerhard Schroeder’in Gazprom’un danışmanlığına getirilmiş olması verilebilir.

Füze sistemlerinin Polonya’ya yerleştirilecek olması, bu ülkenin yukarıda kısaca özetlenen stratejik konumlanmasının ABD tarafından pekiştirilmesi olarak yorumlanabilir. AB ile kendisinin baskın olduğu bir enerji ilişkisi kurmak istenen Rusya’nın hayal kırıklığı kuşkusuz çok daha artmış olmaktadır. Ukrayna’nın da Polonya örneğini (stratejik anlamda) izleyecek olması öngörüsü kuşkusuz Rusya’yı daha sert bir savunma çizgisine itmiş bulunmaktadır.

Bu gelişmeler, temelde Alman stratejisinde lebensraum olarak adlandırılan ve Almanya ile Rusya stratejik bir mücadele sahası olan ülkelerin ABD çizgisine yaklaşmakta olduklarını düşündürmektedir. Böyle bir gelişmenin sonuçları Rusya ve belki Almanya açısından stratejik anlamda yıkıcı olabilir. Bahse konu bölge Avrasya kıtasının tam ortasında, Batı ile Doğu arasındaki temel fay kırıklarından birisinin üzerinde yer almaktadır. AB ile Rusya arasında ABD müdahalesi olmaksızın tesis edilebilen arasında pat durumu bölge dışı bir güç lehine bozulmaktadır.


Sonuç:

Tüm bu veriler ışığında, Rusya’nın AKKA antlaşmasından çekilmesi, Türkiye adına önemli bir jeostratejik meydan okuma yaratmamaktadır, zira Rusya zaten Türkiye’ye sınırdaş ülkelerde bu antlaşmayı ihlal içerisindedir.

Rusya’nın protestosunun etkili olabilmesi için iki temel koşul bulunmaktadır:
1. Rusya’nın ABD’ye karşı askeri olarak yanıt verebileceği bir bütçeyi idame ettirebilmesi ve
2. Rusya ile birlikte Lebensraum bölgesini kendi hinterlandı kabul eden Almanya’nın denkleme Rusya yanında ve bölge dışı güç karşıtı bir konumla dâhil olması.

Her iki koşulun gerçekleşme olasılığının eldeki veriler ışığında düşük olduğu değerlendirilmektedir. AKKA antlaşması Orta Avrupa açısından kısmen miadını doldurmuş, amacına ulaşmış bir antlaşmadır. Rusya’nın bu antlaşmadan çekilmesi stratejik bir dengesizlik yaratmaz. Rusya’da Putin’de sonra gelecek devlet başkanına verilen bir iç politika mesajı olarak da yorumlanabilir.

Comments: Yorum Gönder



<< Home

This page is powered by Blogger. Isn't yours?

Listed on 
BlogShares