Çarşamba, Mayıs 30, 2007

 

Korvet Sınıfı Gemiler

Hakan Gürel
Ocak 2007

Not: yazının programlar hakkında özet bilgi, görsel malzeme ve karşılaştırma tablolarını da içeren MS WORD formatındaki orijinal formunu edinmek isteyenler, modushg@yahoo.com e-posta adresime başvurabilir.

Korvet sınıf gemilerin nasıl tanımlanacağı konusunda bir muğlâklık söz konusudur. Bunun bir nedeni farklı ülke donanmalarında ve dolayısıyla denizcilik geleneklerinde bu tipte gemilerin farklı şekillerde sınıflandırılmasıdır. Nitekim Türk Deniz Kuvvetleri tarafından korvet olarak sınıflandırılan A79 Aviso (d'Estienne d'Orves) tipi TCG Burak korvetleri, Fransa donanmasında firkateyn olarak sınıflandırılmaktadır.[1] Rus donanmasında, NATO kaynaklarında korvet olarak tanımlanan Grisha, Tarantul vb. sınıfı platformlar karakol botu olarak sınıflandırılmaktadır. Bu örnekler çoğaltılabilir.

İkinci bir neden, korvet olarak sınıflandırılmakta olan platformların deplasman, silah ve sensör yükü ve dolayısıyla görevlerinin çok geniş bir yelpazede yer alması olmalıdır.

“Korvet ve kıyı karakol gemisinin birçok ortak yönü bulunmaktadır, zira her ikisi de istisnalar olsa da genellikle 55 ilâ 100 metre boy ve 490 ilâ 2500 ton arasındaki gemilerdir.”[2]

Nitekim Hint Deniz Kuvvetleri envanterinde bulunan 485 tonluk Abhay (PAUK II) sınıfı korvetlerden, İsveç donanmasında yeni hizmete alınmaya başlayan 72+ metre boy ve 640+ tonluk Visby sınıfı korvetlere, Malezya’nın Kedah (MEKO® 100 RMN) sınıfı 91 metre boy ve 1650 tonluk korvetlerinden, Alman Donanması’nın yeni K–130 Braunschweig sınıfı 89 metre boy ve 1840 tonluk korvetlerine kadar oldukça geniş bir yelpaze söz konusudur.

Üçüncü bir tanımlama güçlüğü, ülkelerin iç ve dış politik nedenlerden ötürü platformlara korvet adını yakıştırmasıyla ilgilidir. Bu konuda kuşkusuz en son ve en iyi örneklerden birisi de Güney Afrika Cumhuriyeti’nin A–200 Amatola sınıfı korvetleridir. 121 metre boy ve 3500 tonluk deplasmanları ve bu hacme uygun silah ve sensör sistemleri ile bahse konu platform aslında firkateyn tanımına daha uygun düşmektedir.

Korvet tanımı konusunda kanımızca aşağıdaki tanım yol gösterici olmaktadır:

“Korvetler, hızlı (25 knot veya üstü), iyi silahlandırılmış 700 ilâ 2000 ton deplasmanlı ve en çok bölgesel harekâtlar uygun olan gemilerdir. Korvetler genellikle orta tehdit düzeyinde harekât yapmak için gereken sensör, silah ve muharebe sistemlerinin yerleştirilebileceği en küçük platformlardır.”[3]

Her ne kadar hangi tip ve ebatta gemilerin korvet sınıfına dâhil edileceği noktasında birbirinden çok farklı tercihler söz konusu olsa da korvet sınıfı gemilerin geleceğin deniz muharebesinde ve deniz menfaatlerinin korunmasına yönelik barış zamanı görevlerde ne tür işlevler üstlenmesi gerektiği konusunda az çok bir fikir birliği söz konusudur.

Korvet Konsepti

20 yüzyılda yaşanan birçok muharebe ve bunların neticesinde uzun yıllar süren Soğuk Savaş dönemi 90’lı yıllarla birlikte ortadan kalkmış bulunmaktadır. Batı ve Doğu blokları arasında bir saflaşmaya dayanan dönemin deniz kuvvetleri yapısı bugün sürdürülebilir olmaktan çıkmış bulunmaktadır. Nitekim her ne kadar savunma bakanlıkları ve kuvvet komutanlıkları koridorlarında memnuniyetsizlikle karşılansa da büyük donanmaları bulunan ülkelerde deniz platformlarında ciddi indirimlere gidilmektedir.[4] SSCB’nin çok sayıda balistik nükleer füze kabiliyetli denizaltısına (SSBN) karşı çok sayıda denizaltı savunma harbi kabiliyetli platform ile savunma, çok sayıda denizaltı ile caydırıcı karşılık arayan Batı donanmaları bugün bahse konu tehdidin ortadan kalkmasıyla birlikte yeni bir yapılanmanın eşiğinde bulunmaktadır.

Günümüzün tehdit senaryoları kuşkusuz Soğuk Savaş döneminden büyük farklılık arz etmektedir. Küçük ve orta ölçekli kıyı donanmalarının sahip oldukları çok sayıda küçük ve hızlı platform ile oluşturabilecekleri asimetrik tehdit, ABD’nin Arleigh Burke sınıfı Aegis destroyeri USS Cole’un karşılaştığı türden terörist tehditler ve giderek önem kazanan münhasır ekonomik alanda deniz yolları güvenliğinin sağlanması, kaçakçılık ve yasadışı ticaretle mücadele gibi meydan okumalar donanmaları yeni ve bu görevlere adanmış platformlara yönelmeye itmiştir.[5] Korvet veya açık deniz karakol sınıfı gemiler artık sadece küçük ve orta ölçekli donanmalar için öncelikli bir tercih değildir. Dünya çapında giderek artan denizyolu ticaret hacmi ve özellikle de hidrokarbonların ve yatırım ara mallarının ağırlıklı olarak deniz yolları üzerinden nakli bu bölgelerde etkin bir barış zamanı karakol kabiliyetinin tesis edilmesini gerekli kılmaktadır. Öte yandan tam olarak bu iş için tasarlanmamış olan büyük platformlar, karşılaştırmalı olarak çok daha büyük risklerle karşılaşabilmektedir. Dünyanın en modern su üstü vasıtalarından birisi olduğu teslim edilen Arleigh Burke sınıfı USS Cole örneğinde olduğu gibi limana bağlı olduğu esnada karşılaşılan bir terörist saldırıdan, mayın tehdidine, hatta yakın bir gelecekte cep denizaltıları kullanılarak terörizm ve kaçakçılık faaliyetlerine kadar geniş bir yelpazede kendine yeterli ve gerektiğinde sahip olduğu ileri iletişim vasıtalarıyla çeşitli hava, kara ve deniz unsurları ile ortak operasyon yapabilecek platformlara duyulan ihtiyaç kendisini ciddi anlamda hissettirmeye başlamıştır.

Günümüzde, kuvvet projeksiyonu ve kıyı sularda muharebe yeteneği özel bir önem kazanmıştır. Nitekim Batı donanmalarında alan hava savunma (AAW) ve C4ISR kabiliyetli büyük platformları (örneğin, ABD’de Arleigh Burke, İspanya’da Alvaro de Bazan, Almanya’da Sachsen, Hollanda da Zeven de Provincien sınıfı hava savunma destroyerleri) envantere almaktadır. Öte yandan, bahse konu platformlar oldukça pahalı platformlardır ve yeni tehdit senaryolarının gerektirdiği hızlı ve yaygın kuvvet projeksiyonunun gerektirdiği sayıda hizmete girmeleri olasılığı bulunmamaktadır. Bir anlamda, Batı donanmalarında toplam tonaj açısından bir artış söz konusudur, ancak bu artış platform sayısında görülmemektedir.

Bugün Batı donanmalarının belki de en önemli eksikliği, ağ merkezli muharebe felsefesine uygun olarak (gerekli Link sistemleri ile donatılmış) yeterli sayıda maliyet etkin platforma sahip olunmamasıdır. Yeni tehdit algılamaları dâhilinde Donanmaların, Sahil Güvenlik ve Sivil Denizcilik Kurumları ile ana yurt savunması problemlerine kısmi çözüm getirmeleri mümkünse de sözgelimi Hürmüz Boğazı, Baltık Denizi, Süveyş Kanalı, Nijerya açıkları ve Güneydoğu Asya gibi sıcak bölgelerde bu görev ve işlevi üstlenecek adanmış platformlara ihtiyaç bulunmaktadır. Bu platformlardan asgari olarak deniz karakol ve su üstü muharebe silah ve sensörleriyle donatılması, nokta hava savunma sistemlerine sahip olması ve tercihan denizaltı savunma harbi yürütebilmesi beklenmektedir.

Korvet sınıfı gemilerin hem Batı hem Doğu donanmalarında yeni görev tanımlamalarına uygun bir tasarım ve silah-sensör yükü ile devreye alınmalarında bir başka neden de salt su üstü harbi ve kısmi deniz karakol görevlerini üstlenen ve denizde kalış süresi ve ağır deniz şartlarında harekât kabiliyeti sınırlı hücumbot sınıfı botlar ile genel maksatlı firkateynler arasında bir platforma duyulan ihtiyaçtır. Zira hücumbotların yukarıda bahse konu edilen tehdit algılamaları doğrultusunda adanmış birer karakol gemisi olarak işlev üstlenmeleri birçok nedenden ötürü mümkün görülmemektedir.

Hücumbotların geleceğin orta ölçekli donanma doktrinindeki yeri bugün artık iyice tartışmalı bir hale gelmiştir. Aslında daha II. Dünya Savaşında konvansiyonel silahlar ve asli olarak torpidolarla donatılan hücumbotlar da kendilerinden beklenen görevleri yerine getirememişlerdi.

Her iki Dünya Savaşı’nda, 1914 – 1918 ve 1939 – 1945 yılları arasında kullanılan küçük taarruz botları hayal kırıcı bir performans göstermiştir. Alman Schnellboote (veya S-Botlar), Amerikan PT-Botları ve İngiliz Motorlu Torpido Botları (MTBs) efsanesi konusunda çok şey yazılıp çizilmiştir ama gerçekte bu dönemlerde yalnız tek bir savaş gemisi torpillenebilmiştir. Bu küçük savaş tekneleri, yüksek hızlarda (küçük ebatlarının sağladığı gizlilik niteliğini ortadan kaldıran) gürültülü motor sesi düşmana uyardığı için hava saldırılarına karşı inanılmaz ölçüde açıklardı.[6]

Hücumbotların, özellikle de küçük ve orta ölçekli kıyı donanmaları için yeniden önem kazanması satıhtan satha füzelerin devreye girmesiyle ilişkilidir. 1967 yılında İsrail Donanması bayrak gemisi Eliat destroyerinin, Mısır donanmasına ait Komar sınıfı hücumbotlar tarafından Styx satıhtan satha füzeleri kullanılarak batırılması bir dönüm noktası oluşturmuştur. Ancak bu dönem de uzun sürmemiştir; nitekim daha 1973 yılında Yom Kippur savaşında İsrail donanması unsurlarına karşı Mısır ve Suriye tarafından kullanılan 54 Styx füzesinden hiçbirisi İsrail elektronik karıştırma önlemlerini (ECM) aşarak hedefini bulamamıştır. Buna karşılık 3 Suriye ve 5 Mısır hücumbotu batırılmıştır.[7]

30 metrelik karşılaştırmalı olarak küçük denebilecek su üstü platformlarından ateşlenebilen satıhtan satha füzelerin doğurduğu tehdidin giderilmesi uzun yıllar Batı donanmaları için öncelikli araştırma sahalarından birisini oluşturmuş ve bu konuda elektronik karşı tedbir/karıştırma sistemlerinden (ECM), Phalanx, Goalkeeper, Meroka ve Türk Deniz Kuvvetleri’nde kullanılmakta olan Sea Zenith gibi namlulu yakın hava savunma sistemlerine (CIWS) ve en son olarak RAM gibi nokta savunma güdümlü füze sistemlerine (PDMS) kadar ilerleyen bir süreç başlamıştır.

Bu deneyimler ışığında hücumbotlar daha uzun menzilli satıhtan satha füze ve sensörler ile donatılmaya başlanmış, dolayısıyla da tonaj giderek artma eğilimi göstermiştir. Dünya çapında hemen bütün küçük ve orta ölçekli donanmaların, özellikle Alman, Fransız ve Rus hücumbotları ile donatıldığı bu dönemde satıhtan satha füzelerle donatılmış gemiler dikkate değer başarılar elde etmiştir.

Hint Donanması tarafından 1971 yılındaki Hindistan – Pakistan Savaşında ateşlenen 12 P–15 füzesinden 11’i Pakistan destroyeri Kyber, bir mayın tarama gemisi, birçok kargo gemisini batırmış ve Shah Jahan destroyerine hasar vermiştir. (…) Paracel Adaları yakınlarında meydana gelen bir muharebede Çin Halk Cumhuriyet’ine ait destroyerler çok sayıda HY-2 Styx füzesi ateşleyerek Güney Vietnam donanmasına ait Nhut Tao mayın tarama gemisini batırmış ve Tran Khanh Duh eskort gemisine hasar vermiştir.[8]

Ancak satıhtan satha füze ile donatılmış hücumbotların bir dönem sağladıkları avantaj artık çok geçerli değildir. Bunun temel nedeni, sınırlı hava savunma silah ve menzil kabiliyeti bulunan hücumbotların, helikopter konuşlu havadan karaya füzelere karşı sınırlı bir savunma kabiliyetlerinin bulunmasıdır. Nitekim Falkland/Malvinas savaşı döneminde Lynx helikopterleri ile kullanılan Sea Skua füzeleri, Arjantin Deniz Kuvvetleri’nin ARA Alferez Sobral destek gemisine ve birçok karakol gemisine büyük zarar vermiş, yine Westland Wasp helikopterleri ile kullanılan AS–12 füzeleri 25 Nisan 1982 tarihinde, yüzeyde yakaladıkları ARA Santa Fe denizaltısını savaş dışı bırakmıştır.[9],[10]

Donanmalarında benzer kabiliyeti devam ettirmek isteyen ülkeler, daha büyük tonajlı hücumbotlara yönelmiş bulunmaktadır. Alman Lürssen Werft tasarımı 57 metrelik FPB–57 sınıfı hücumbotların (Doğan, Rüzgâr ve Yıldız sınıflarından sonra) devamını oluşturan ve günümüzde Türk Deniz Kuvvetleri hücumbot envanterinin de belkemiğini oluşturan Kılıç I ve II sınıfı hücumbotlar, deplasman ve silah-sensör yükleri ile korvet olarak tanımlanmaya yakın platformlar olarak kendilerini göstermektedirler. Ancak denizde lojistik destek olmaksızın kalış süreleri, çok maksatlı görev profillerinin olmaması (örneğin, denizaltı harbi yapma ve helikopter kabiliyetlerinin bulunmaması) bu platformların ideal birer karakol vasıtası olmadıklarının göstergesidir. Asli görevleri, düşman satıh gemilerine karşı ani ve hızlı taarruzlar gerçekleştirmektir. Hücumbotlar, pasif savunma önlemlerinin yanı sıra RAM nokta güdümlü mermili hava savunma sistemleri (PDMS) ile donatılmaktadır. Örneğin, Yunan Deniz Kuvvetlerinin Super Vita sınıfı hücumbotları, 76/62 mm Oto Melara Compacto topu ve MM–40 Exocet satıhtan satha füzelerine ek olarak, RAM PDMS ve iki adet 30 mm top ile donatılmıştır.

Ancak tüm bu önlemler, nokta hava savunma amaçlıdır ve temelde hücumbotların satıhtan satha muharebe kabiliyetlerini idame ettirme amacına yöneliktir. Bahse konu platformların eskort vb. görevleri yerine getirmesi bu silah ve sensör yükü ile mümkün görülmemektedir. Yukarıda izah edilmeye çalışılan yeni tehdit senaryolarında hücumbotların öncelikli bir yer edinmeyeceği değerlendirmesi yapılmaktadır.

Hücumbotlar, küçük ebatlarının getirdiği gizlilik niteliği ile düşman savaş gemileri ve deniz menfaatlerine sürpriz saldırılar geliştirmek üzere tasarlanmış, denizde kalış süresi ve ağır deniz şartlarında harekât kabiliyeti sınırlı olan platformlardır. Günümüz tehdit senaryoları içerisinde Ege Denizi gibi, sütre gerisinden taarruz düzenlenebilecek muharebe alanları dışında, özellikle de tanımları gereği açık denizde operasyonel etkinlikleri son derece sınırlıdır.

Öte yandan, firkateynler, hücumbotlara kıyasla yukarıda izah edilen tehditlere karşı daha iyi donanımlıdır. Nokta veya alan hava savunma füzeleri ve çok daha uzaktan hedef tespit, teşhis ve temas kabiliyetleri ile uzun yıllar donanmaların esas platformu olarak görev yapmışlardır.

Günümüze kadar, kıyı ve açık denizde karakol kabiliyetini ve su üstü, denizaltı ve hava tehditleriyle mücadele görevi ağırlıklı olarak firkateyn ve hafif firkateyn sınıfı gemiler tarafından yürütülmekteydi. Bugün bu alanda önemli değişiklikler söz konusudur. Soğuk Savaş döneminin denizaltı savunma harbi kabiliyetli platformları yerini daha az sayıda olmak kaydıyla hava savunma firkateynlerine bırakmakta, genel maksat firkateyn programlarında genellikle mevcut platformların modernizasyonuna ağırlık verilmektedir. Nitekim ABD donanması, FFG–7 Oliver H. Perry sınıfı firkateynleri ekonomik hizmet süreleri dolmadan hizmet dışına çıkararak ağırlıklı olarak müttefiklerine hibe etmiştir.[11]Üstelik, Batı donanmalarında, finansman ve konfigürasyon konusunda hala sorunları bulunan Fransız – İtalyan ortak girişimi FREMM dışında kayda değer bir genel maksat firkateyni çalışması da bulunmamaktadır.

Mevcut eğilimler ışığında, Batı donanmalarının az sayıda hava savunma destroyeri ve/veya firkateyni kalkanı altında modernize edilmiş genel maksat firkateyn platformlarını bir süre daha idame ettirecekleri anlaşılmaktadır. Aynı eğilim, Rus donanmasında da görülmektedir. Rus donanması da büyük parça gemilerini idame ve modernize ederken, Proje 20380 Stereguschy korvetlerine önemli bir iş yükü vermeyi planlamaktadır.[12]

Teknolojide ve özellikle de elektronik ve dikine fırlatılabilen füze sistemlerinde yaşanan gelişmeler firkateynden daha küçük boyutlardaki platformların benzer görevleri icra edebilmelerini sağlamaktadır. Üç boyutlu radar teknolojisi, optronikler, Geliştirilmiş Sea Sparrow Füzesi (ESSM) örneğinde olduğu gibi geliştirilmiş hava savunma kabiliyeti, minyatürize edilmiş çekili sonar sistemleri (TAS) gibi birçok muharebe sistemi korvetlerin boyutlarına ve dolayısıyla işletme maliyetlerine nazaran kabiliyetlerinin optimum seviyede tutulabilmesine izin vermektedir.

Öte yandan, özellikle de asimetrik tehditlere karşı gerekli donanıma sahip olma, düşman hatları gerisinde özel harekât yapabilme gereksinimine uygun görevler için de korvetler uygun platformlar olarak dikkati çekmektedir. Korvetler, bir yandan savaş döneminde genel maksat firkateynlerin üstlendiği göreve kısmen benzer görevler üstlenebilecek, bir yandan da barış ve düşük yoğunluklu savaş ortamlarında anayurt ve ulusal deniz menfaatlerinin korunmasında esas iş yükünü üstlenecek platformlardır.

Korvet sınıfı gemilerin önemini artıran bir başka husus da deniz harekâtlarında ağırlığın açık denizlerden (okyanus) kıyılara kayması olarak değerlendirilmektedir. Nitekim belli başlı donanmaların gelecek yatırımları da bu hususa ışık tutmaktadır.

Okyanus harekâtlarından ziyade kıyı harekâtlarına verilen ağırlık 161,3 Milyar Dolarlık bir pazar doğurmuştur. Bu pazarda önümüzdeki on yıl içerisinde 940 adet geminin satın alınması öngörülmektedir. Yakın vadeli projeksiyonlar 41,9 Milyar Dolar bedelli 264 gemiyi içerirken orta vadede 46,0 Milyar Dolar bedelli 301, uzun vadede 73,4 Milyar Dolar bedelli 375 geminin hizmete girmesi söz konusudur.[13]

Başlıca korvet programları

Dünya çapında birçok korvet programı yürütülmektedir. Bu projelerin büyük kısmı Avrupa, Güneydoğu Asya, Körfez Ülkeleri ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerde ele alınmakla birlikte Afrika ve Güney Amerika ülkeleri de korvet programlarına ilgi duymakta ve/veya korvet inşa projelerini hayata geçirmektedir.

Başlıca korvet programları ele alınırken, iyi silahlandırılmış 700 ilâ 2000 ton deplasmanlı ve bölgesel harekâtlar uygun olan, genellikle orta tehdit düzeyinde harekât yapmak için gereken sensör, silah ve muharebe sistemlerinin yerleştirilebileceği platformlar esas alınacaktır. Programlar, yapımcı ülke yerine, sistemlerin alıcısı olan ülkelerin içinde yer aldığı coğrafi bölgeler göz önünde tutularak sınıflandırılmıştır. 2000 yılında itibariyle uygulamaya geçirilmiş bulunan programlar dikkate alınmıştır. İspanyol BAM benzeri mevcut haliyle münhasıran kıyı karakol gemisi (OPV) olarak projelendirilen programlar sıralamaya dâhil edilmemiştir.

Avrupa
Almanya
K-130 F-260 Braunschweig
İsveç
YS-2000 K31 Visby
Polonya[14]
MEKO® A-100 Gawron II
Rusya
Proje 20380 Stereguschy
Türkiye
MİLGEM TCG Heybeliada

Güneydoğu Asya
Ülke
Sınıf
Endonezya
Sigma I ve II
Malezya
MEKO® A-100 RMN Kedah
Brunei
Nakhoda Ragam

Körfez Ülkeleri
BAE
Baynunah

Kuzey Amerika
ABD
LCS

Kaynaklar

[1] Türk Deniz Kuvvetleri için: http://www.dzkk.tsk.mil.tr/turkce/Platformlar/sinifBurak.asp; Fransız Deniz Kuvvetleri için: http://www.defense.gouv.fr/portal_repository/2109210208__0001/fichier/getData
[2] Corvettes Steaming Ahead, E. R. Hooton, Armada International, 6/2005, pp. 14-18
[3] Naval Systems Projections Database™, Definition of Vessel Types, AMI International,
http://www.amiinter.com/nspd_sample.html
[4] İngiltere'de yine askerler konuştu: Ordumuzu teneke ordu haline getirdiniz... Sir Alan West (em. Amiral), İngiliz Kraliyet Donanması, http://www.nethaber.com/NewsDetails.aspx?id=7535
[5] USS Cole’un uğradığı saldırının şeması için bkz. Ek 1.
[6] Corvettes: The Choice Platform for Regional Navies, CPT Cheng Ching Siang
[7] a.g.y.
[8] In perial on the sea: Surface combatants are facing more lethal anti-ship misiles, Lon Nordeen, Journal of Electronic Defense, 1 Ocak 2002.
[9] a.g.y.
[10] Weapons of the Falklands War, http://en.wikipedia.org/wiki/Weapons_of_the_Falklands_War .

[11] ABD’den hibe yolu ile alınan Oliver H. Perry gemileri, Gabya sınıfı olarak Türk Deniz Kuvvetleri’nde de hizmete girmiş bulunmaktadır. Hâlihazırda bu firkateynlerden envanterde 8 (sekiz) adet bulunmaktadır. Bu platformlar üzerinde, S-70B Deniz Şahini ASW helikopterlerinin harekât yapabilmesi için gövde uzatma işlemi ve ASIST sistemi uygulanmıştır; devam eden ve ağırlıklı olarak ulusal Ar&Ge ve teknolojiye dayanan Genesis projesi ile firkateynlerin savaş harekât merkezleri de modernize edilmektedir.
[12] Bkz. Proje 20380 Stereguschy Korveti Profil Ver.01, Hakan Gürel, Savunma ve Strateji Portalı, 19 Ekim 2006
[13] Littoral Warfare: Ships & Systems: From the Sea to the Land, Executive Summary, Stuart L. Slade, Forecast International
[14] Polonya’nın Gdynia Tersanesinde, Blomh & Voss işbirliği ile imalatı süren Proje Project 621/1 Gawron (MEKO® A–100) projesi hakkında açık kaynaklarda yeterli bilgiler bulunmamaktadır. Projenin uzadığı yönünde bir izlenim edinilmektedir.

Comments: Yorum Gönder



<< Home

This page is powered by Blogger. Isn't yours?

Listed on 
BlogShares