Pazar, Haziran 17, 2007

 

Kıyı Savunması Üzerine Notlar

Hakan Gürel

Kıyı Savunması, daha doğrusu kahverengi ve iç sularda operasyon konusu günümüzde deniz kuvvetlerinde gelecek projeksiyonlarını yapan ve doktrini oluşturan daireler ile burada şekillenen konseptlere göre geliştirme ve tasarım işlerini yürüten dairelerin başını yeterince ağrıtıyor.

Önce bazı tespitler:

1. Henüz daha soğuk savaş sonrası ve günümüzde esasen asimetrik tehditler çağı diye adlandırılan döneme ilişkin bir genelgeçer kıyı savunma doktrini kurulabilmiş değildir. Başta ABD olmak üzere, batı donanmalarında bu konuda hem büyük bir kafa karışıklığı vardır, hem de bu kafa karışıklığı maliyetleri şişirerek birçok projenin iptalini beraberinde getiren imalat fiyaskolarına neden olmaktadır...

2. Deniz kuvvetlerinde genel maksatlı firkateyn ve destroyer dönemi kapanmış görünmektedir. Bu konuda yeni proje yok denecek kadar azdır. Genel eğilim, mevcut platformların modernize edilmesi ve özellikle bölge hava savunma ve ileri komuta kontrol kabiliyetini haiz az sayıda platforma destek olarak kullanılmasıdır. Platform sayısı azalmakta tonajlar artmaktadır.

3. Orta ve büyük platformlarda genel olarak madde 3'te söz ettiğim gelişmeler yaşanırken, okyanusa kıyı ülkelerde ortaya çıkan OPV (karakol gemisi) ihtiyacı genellikle İngiliz River sınıfı tarzı hafif silahlandırılmış platformlar, İspanyol BAM sınıfı hafif silahlandırılmış (ama gelişime açık) platformlar, Alman K-130 Braunschweig sınıfı obez hücumbotlar ile karşılanmaktadır. Tüm bu platformların en önemli ortak noktası DSH kabiliyetinin olmamasıdır. Oysaki saydığım bu ülkeler arasında İngiltere ve Almanya kendi ülkelerinde envantere girmeyen DSH kabiliyetli korvet platformlarını mebzul miktarlarda ihraç ve/veya ortak üretim yoluyla müttefik donanmalara satmaktadır.

4. Merkez ülkelerinde ve geleneksel açık deniz donanmalarında OPV tercihinin genellikle hafif silahlandırılmış ve DSH kabiliyeti olmayan platformlarla sınırlandırılmasının temel nedeni, elbette Rusya kaynaklı bir denizaltı tehdidinin büyük oranda ortadan kalkmasıdır. Ancak, dizel elektrik tahrikli denizaltı tehdidi gerek Türkiye gibi merkez kıtanın saçaklarında bulunan ve sorunu sadece Rusya'dan ibaret olmayan ülkeler ile örneğin Güneydoğu Asya’da Malaka Boğazı'nda ve Hürmüz boğazında süre giden büyük stratejik kapışmaya taraf olan ülkeler için hala ciddi bir biçimde varlığını sürdürmektedir.

5. Yukarıda söz edilen ülkelerde birçok önemli korvet, karakol botu ve OPV projesi hayata geçirilmiş bulunmaktadır ve ilginç bir biçimde esasen kıyı savunması doktrini de merkez ülkelerce değil biraz da bu ülke donanmalarının deneyimleri ile şekillenecektir denebilir. Bu 'deney' dönemi, satıhtan satha füze kabiliyetli Komar botları deneyimi ile karşılaştırılabilir.

6. Öte yandan deniz kuvvetleri platformlarının büyük bölümünü kaybeden ancak yukarıda bazı örnekleri verilen sıcak stratejik noktalara sınırdaş bulunan Rusya gibi ülkeler de karakol botu, korvet ve OPV konusunda büyük bir atılım içerisindedir.

7. Kahverengi sularda operasyon gamına son dönemde asimetrik tehditlere karşı savunma ya da genel olarak Anayurt savunması adında yeni bir başlık eklenmiş durumdadır. Bu döneme ilişkin yeni konsept yukarıda da bahsedildiği gibi henüz oturmuş değildir. Ancak, tarihten bazı örnekler bize ışık tutmaktadır. İlk örnek, soğuk savaş döneminde Baltık denizinde süre giden denizaltı kovalamacasıdır. İkinci örnek ise, Kuzey Kore cep denizaltıları ile Güney Kore'ye yönelik konspirasyon operasyonlarıdır. Her iki operasyonda da karşı tedbirler, neredeyse münhasıran küçük ebatlı botlar tarafından alınmıştı. Öte yandan yine yakın geçmişte ABD Donanmasına ait Arleigh Burke sınıfı USS Cole destroyerine yapılan saldırı da asimetrik tehditlerin doğasına ilişkin önemli bir veri sağlamaktadır.

Kabaca yaptığımız bu tespitleri, kendi donanma doktrinimiz ile ilişkilendirmeden önce başka konseptleri de tartışmaya açmamız yerinde olacaktır: Ağ Merkezli Muharebe, Tümleşik Savunma, İleriden Savunma vb. vb.

Tüm bu konseptler, yurt savunmasının birbiri (hatta müttefik platformları) ile tam bir koordinasyon içinde operasyon yapabilecek, bilgi ve taktik resmi paylaşabilecek farklı görev, silah, sensör, denizde dayanım, menzil vb. kabiliyetleri haiz hava, kara ve deniz unsurlarını öngörmektedir.

Ülkemizde (konumuzla ilgili) ağ merkezli muharebe ve tümleşik anayurt savunması kapsamında gerçekleştirilen/planlanan/devam eden başlıca projeler aşağıdaki gibidir:

Karada Konuşlu Sensörler
1. Uzun Ufuk
2. Sahil Güvenlik sahil radarları
3. Türk Boğazları Gemi Trafik ve Bilgi Yönetimi Sistemi Projesi
4. Gemi Tanıtma Sistemleri

Hava Platformları
1. Deniz Kuvvetleri D/K uçakları (ATR-72 ve CN-235M-100)
2. Sahil Güvenlik D/K uçakları (CN-235M-100)
3. Barış Kartalı projesi (B-737 AEW MESA)

Yukarıda sözü edilen sistemler, ülkemizi çepeçevre saran sularda ve havada tüm hareketlerin izlenmesini, füzyon merkezlerinde değerlendirilmesini, olası tehditlere en uygun platformlarla mukabele edilmesini sağlayacak tümleşik bir sistemdir.

Deniz Kuvvetlerimizde bu yeni yapılanmaya ve en yukarıda sözü edilen tespitlere uygun suüstü platformları projeleri aşağıdaki gibidir:
1. MİLGEM Karakol ve DSH gemisi
2. 400 tonluk liman savunma ve karakol botu projesi
3. Deniz kuvvetleri üslerinin korunmasına yönelik (insansız suüstü karakol vasıtalarını da) içeren savunma projeleri (AFSUDES)

MİLGEM konusunda yapılan tartışmalarda bu platformlarımızın hava savunma yönünden yetersiz olduğu değerlendirmeleri sıkça yapılmaktadır. Konunun yetkilileri için ise bu tartışma oldukça tali bir tartışmadır. Zira MİLGEM projesi, kuvvet ve proje paydaşları için öncelikle ülkemizde savaş gemisi Ar&Ge, tasarım, imalatı ve entegrasyon vb. konularda köklü bir temel ve kapasite oluşturmaya yöneliktir. Anlaşıldığı kadarıyla platform gelişmeye açıktır ve dikine fırlatılabilen hava savunma füzeleri de dâhil olmak üzere birçok farklı silah ve sensörün ileride entegrasyonuna izin veren açık bir mimariye sahiptir. Tüm olasılıklar değerlendirilmektedir ve deniz kuvvetlerimizin belirleyeceği ihtiyaca yönelik modifikasyonlar ileride yapılabilecektir. Parantez açarak, bahse konu platformlarımızda bulunan RAM PDMS kabiliyetinin, bu ölçekte bir platform için yeterli bir nokta savunma kabiliyeti sağladığı belirtilmelidir. Ancak, bu platformlarımızın normalde genel maksat firkateynlerimizin operasyon yaptığı daha yüksek tehdit ortamlarında operasyon yapması planlanıyorsa, o zaman ESSM kabiliyeti aranacaktır. MİLGEM bu konuda tek örnek değildir. Benzer tehdit ortamlarına yönelik olarak şekillendirilen diğer korvet programlarında da (MEKO A-100, Kedah, Sigma I&II, Proje 20380 Stereguschy vb.) PDMS dışında bir hava savunma kabiliyeti -en azından şimdilik- bulunmamaktadır. Bahse konu korvet tasarımlarında SeaWolf, RAM, Kashtan, hatta Mistral sistemleri kullanılmaktadır.

400 tonluk karakol botlarımızın operasyon alanında hava savunma ihtiyacı bulunmamaktadır. Ancak, 40 mm Bofors Fast Forty iki namlulu baş topunun çok önemli niteliklerinden birisi de hem kara, hem de hava hedeflerine karşı (ki bunlar arasında seyir füzeleri de bulunmaktadır) etkili olabilmesidir. 40 mm top, parça tesirli mermilerin kullanılmasına izin vermektedir. Bu da doğrudan vuruş olmasa bile hasım füzelerine zarar verebilir. Ancak esasen 40 mm top, asimetrik tehditlere karşı iyi bir çözümdür. Limanda demir atan dost platformlara karşı hızlı suüstü deniz vasıtaları ile yapılacak saldırılarda, daha küçük çaplı toplar veya 12.7 mm makineli tüfek yeterli olmayabilir. Yine sahil güvenlik botlarımızda 40 mm top ile elde edilen deneyimin de bu seçimde rol oynadığı, kuvvetin bu çap toptan memnun olduğu ve konsepte uygun bulduğu değerlendirmesi yapılabilir.

Öte yandan, su üstü vasıtalarımızın hava savunmasını yukarıda kısa bir özetini vermeye çalıştığım ağ merkezli muharebe ve tümleşik anayurt savunması modeli içerisinde yeniden düşünmek gereklidir. Bu modelde, su üstünde SM-1, ESSM, Sea Sparrow ve RAM, kıyı ve yaklaşma sularında I-Hawk vd. füze sistemleri planlanmaktadır. Öte yandan, tümleşik sensör ve platformlarımz ile elde edilecek taktik resmin, hava savunma bakımından yüksek tehdit içeren bölgelere hangi vasıtalarımızın tevcih edileceği konusunda esasa dair bir yeri olacaktır. Muhtemelen Selanik açıklarında bir MİLGEM veya YTKB göremeyeceğiz.

Comments: Yorum Gönder



<< Home

This page is powered by Blogger. Isn't yours?

Listed on 
BlogShares